İLKYAZ TERENNÜMLERİ
Ne zaman ki solmaya başlar gülüşlerimizTitrediğinde birden akşam kızılı günler
Yine bir nevbahara açılır düşlerimiz
Nicedir uykudayken nevre durur sürgünler
Her yanda dirilişin zarif işaretleri
Canfezâ cemrelerle palazlanır hülyalar
Her yamaçta cümbüşler, her bahçe şölen yeri
Ruhumuzu füsunkar cezbedişlere salar
Engin bir cömertliğin zirvesinde bulutlar
Katre katre öperken yeryüzünü alnından
Kâinat kıpırdanır, gökler bu toy'u kutlar
Yıldızlar tebessümle geçer ayın yanından
Toprağın kucağında kaç vakittir gizlenir
Çiçeklerin teninini telaşlandırır rüzgâr
Umudumuz bir müşfik yağmurla filizlenir
Yalnız şu ıslak bakış, zemheriden yadigâr
Şu gölge serin midir, güneşte kurutulan
Demlenir semaverde solgun yapraklarımız
Şu hande yorgun mudur, son nevbahardan kalan
Bir segâh mırıldanır, suskun dudaklarımız
İşte çiçeğe duran bir erguvan ağacı
Mülevven dallarıyla arz-ı endam ediyor
Renklerle çiçeklerin tılsımlı izdivacı
Gözleri mesrûr eden bir tablo resmediyor
Saadet şarkıları terennüm etmekteler
Kuş cıvıltılarıyla çocukların sesleri
Yanakları yeşeren şu bulutsu tepeler
Üflemekte semaya en taze nefesleri
Bir âsude huzurla sermest olur akşamlar
İçimize gömülür yorgunluğu yılların
Sancısını yansıtır bahar desenli camlar
Tefekkür çilesiyle yoğrulan akılların
Mevsimler evrilirken böyle yerin yüzünde
Her bahar tazelenir toprak ananın teni
Asr vaktine eriştik şu ömrün gündüzünde
Hangi yüze bakınsak, faniliğin deseni...