Buradasınız

#EvdeHayatVar Yarışmaları 1. Etap "Lise kompozisyon" Kategorisi, İl 3.sü: Fatma HAFIZOĞLU

CEMRENİN DÜŞÜ

Baharı özlemle beklerken pencereden gözlemek düştü payımıza kıymetini hiç bilemediğimiz anıları…
Cemreler çoktan düştü toprağa, ayaklarımız ise hâlâ betonların üzerinde. Yeniden doğuyor doğa; insanlar ise bir anda göç ediyor bu diyardan. Dünya şehidi oluyor bir kısmı, ayrılıyor sessizce aramızdan. Ölüm muhakkak, sebebi ise küçücük bir varlık şimdilerde. Dünya’ya hükmettiğini zanneden insanoğluna acizliğini bir kez daha hatırlatıyor ve dört duvar arasına hapsediyor. Bize ismine hayat telaşesi dediğimiz bahaneyle birlikte unuttuklarımızı da hatırlatıyor. En başında: Ölüm… Korkuyoruz hazırlıksız yakalanmaktan birçok şeyi şimdi anlıyoruz. Yapayalnız… tekâmül yolculuğumuz şimdi başlıyor…
Unutmuşuz her şeyi; bizden bir Kudüs yapmaya çalışan cennet kalpli meleklerimizi mesela… yürümeyi öğrettikten sonra arkamıza bile bakmamışız ama onlar yine de yürümüş ardımızdan düşersek tekrar ayağa kaldırmak için. Unutmuşuz onları, sımsıkı sarılmayı…
Sabahları unutup birbirimize diyemediğimiz günaydınlara; her şeyi geride bırakıp elimize bir kağıt kalem alıp kaçtığımız kütüphaneye; kaçtıklarımıza; bir çay eşliğinde öğle arasına sığdıramadığımız sohbetlere; her sabah erkenden işine gelip bıkmadan yorulmadan hayatımız için çalışan güzel insanların kıymetini bilemedik, iyiliğimiz için kızdıkları zamanlara bile hasret kaldık…
Unutmuştuk; şükrü, O’nu anmayı, uzun uzun dualar etmeyi bazen gözyaşları eşliğinde…
Büyük bir umutla bekliyoruz yine de… Toprak çiçeğe, böceğe emanet; gökyüzü dumansız, ufuk alabildiğine açık umudumuz tükenmesin diye… Gözlerimiz kuşların mesken edindiği camilerin cumaları bile dolmayan boş avlularında. Yaşlılar o hiç eskimeyen şadırvanların etrafında değil artık; karantinada yahut sessiz ama bir o kadarda gürültülü hastane duvarlarında…
Ramazan yaklaşıyor. Bu sefer o da farklı!.. O küçükken kendimizden büyük bir hevesle gidip hoca bir sureyi uzun seçse içimizden yakındığımız teravihler yok artık; beraber orucumuzu açtığımız, tadı eskimeyen hasbihaller ettiğimiz upuzun iftar masaları da terk etti bizi…
Eskiden birçok kişinin hiç umursamadığı o en güzel sedayı bütün benliğiyle bekler oldu sesiz kalabalıkların şimdilerde yalnızlaşmış insanları, her gün beş vakit onlara seslenene yüzyıllarca hasret kalmış gibi…
Elbet bu kelimelere sığmayacak hasretlerde bitecek! Umudumuz; taze bahar çiçekleri gibi… Güzel yemişler sunabilmek için bir yaprağın altında Güneş’i izliyor…
Birbirimizden uzak ama bir o kadar da yakınız!.. Biz ki; destanları tarihe sığmayan şanlı milletiz. Şimdi cephemiz evlerimiz!.. Biz ki; kendisi yemeyip içmeyip cepheye göndermiş annelerin evlatlarıyız. Biz bize hep yettik, hep birlikte savaştık karşımıza çıkan zorluklarda. Allah’a oldu tek muhtaçlığımız! Yine yeteriz! Uzaktan da sararız yaralarımızı, uzaktan da dokunuruz kimsesiz yüreklere…
Evde kal, sağlıkla kal, içine dön şimdi! Kendini keşfet! Kendini bırakma, sımsıkı sarıl; en yakın dostun sensin şimdilerde! Tozlu raflara mahkûm ettiğin kitaplarına dokun! Umuduna su vermeyi hiçbir zaman unutma! Ayaklarının altındaki cenneti yanı başından ayırmayan anneciğinin dizleri şimdide eski seccadesinde. Sen de bir seccade al, sende eskit, onun yanında O’nu tanı!.. Diline eskimeyecek ve eksilmeyecek duaları dola özenle! Yapayalnız olmadığını bil ve O’nu hatırla!..